15 Eylül 2011 Perşembe

NEFRET

     İnsanlar sana yaklaşmak istiyorlar ama sen onları kendinden kaçırıyorsun. Sana bir adım atıldığında sen bin adım geri gidiyorsun. Hayatı sevmiyorsun, etrafındakileri sevmiyorsun, hatta aileni bile sevmiyorsun. Sürekli şikayet ediyorsun. Midende durmaksızın bir bulantı var; geçmek bilmiyor. Sorun şu ki, böyle devam ettiğin halde hiçbir zaman geçmeyecek bu mide bulantın. Çünkü nefret dolusun. Eleştiriyorsun, dalga geçiyorsun, küçümsüyorsun, büyük dağları sen yaratmışsın gibi burnun havada. Ancak, küçük bir dağ bile yaratamamışsın. İşte seni üzen şey bu aslında. Hiçbir şey olamamak, hiçbir şeye tutunamamak, hiç olma duygusu. Sırf bu yüzden işte bu saldırganlığın. Oysaki, bütün bu yanlışları yapmak yerine içine sevgi doldursan, bütün nefretini silsen ve sevmeyi öğrensen, işte o zaman bir şeyler olabilirsin.
     Hayatı yaşayabilmek. İki anlamsız kelimenin bir araya gelerek anlamsız bir "cümlecik" haline gelmesi. Düşündüğünde anlamı çok derin; daha doğrusu anlamları çok derin. Hayatı yaşamak, yaşayabilmek. Nasıl yaşamak? İyi şartlarda. Kötü şartlarda. Uzun uzun. Kısacık. Kaygısız, dertsiz. Kaygılı, düşünceli. Kimin hayatını yaşamak? Kendi hayatını mı yoksa başkalarının sana dayattığı hayatı mı? Kendi kararlarını verebilerek hayatı yaşayabilmek ya da kendi kararlarını verdiğini sanarak hayatı yaşamak. Korkusuzca yaşamak. Yaşamaktan korkmak. İstediğini yapabilmek. Düzene uyum sağlamayı öğrenebilmek. Ortaya bir tepki koyabilmek; birtakım haklar için sonsuza kadar savaşarak bu uğurda hayatını "kaybetmeyi" bekleyerek yaşamak. Ya da amaçsızca, sadece dünyaya geldin, o halde yaşamaktan başka çaren olmayarak yaşamaya devam etmek. Dünyaya bir çok değer bırakarak hayatını yaşamaya devam etmek. Buradan silinip gittiğinde hiçbir izinin kalmamış olacağını bilerek yaşamaya devam etmek. -Eğer inançlı bir insansan- O'na gittiğinde sana cennetin kapılarını açması için hoşgörülü, saygılı ve kimseye yanlış yapmadan yaşamak...
     Sen bu saydıklarımın tek bir tanesine bile giremiyorsun. Ne olumlu yönden ne de olumsuz yönden. Çünkü, sen kendi hayatının farkında bile değilsin. Herkes için, ailen için bile ölüsün belki de. Hayatı ne iyi anlamda ne de kötü anlamda yaşamayı bilmiyorsun. Sen yaşamıyorsun. İçindeki kibir ve nefret bütün hayatına veba gibi yapışmış. Sen vebalısın. Bu durumdan kurtulabilmenin tek bir yolu var; o da sevebilmek. Sevgiyi kalbinin ortasında hissetmek. Değer verme duygusunu özümseyebilmek. İşte bunları yaptığın gün, belki bir gün, bu vebadan kurtulursun.
     Çoğu hastalıklardan kurtulamıyor insanoğlu. Ancak, erken teşhis edilen hastalıklardan, eğer şanslıysa, kurtulabilir kişi. Bazen her şey için çok geç olabilir. Bunu anlamak için, yine de tedavi olmayı seçer. Erken mi ya da geç mi ancak deneyerek öğrenebilir. Denemekten korktuğunda ise, şanslı olsan bile, görülen sondan kaçınamaz. Tek yol tedavi olmayı isteyebilmek. Çünkü o zaman "en azından denedim" diyebilir.
     Senin için de iki yol var; tedavi olmak ve iyileşip iyileşemeyeceğini görmek, ya da tedavi olmayı reddetmek; bu nefretinle yaşamaya devam etmek. Hangisini seçersin bilinmez ama...seçmeyi bilmelisin bir an önce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder