9 Nisan 2012 Pazartesi

KAN KOKUSU

Bir gün gelecek, diyordum, intikamımı alacağım bir gün gelecek. Bütün hayatım boyunca belki de bunun için bekledim ve işte sırası geldi.
Bir gün bana gelecekti, her zaman biliyordum bunu. Kalbim de biliyordu, kalbin de biliyordu. Tek gece bile olsa, tek bir gün bile olsa, hatta belki birkaç saat bile olsa. İşte bugün o gündür.
O gece biliyordum. Daha evden çıkmadan içimde bir his, bana o günün bugün olduğunu söyleyip durdu. Ve işte Tünel'deyim. Burası insan kaynıyor. Sıcaklık yirmi derece. Gençler kot ceketlerini üstlerine geçirmişler sokakta biralarını yudumluyorlar. Ve işte bir bando takımı geliyor. Altlarında mor keten pantolon, üstlerinde yeşil gömlek. İki rengin uyumsuzluğu midemi bulandırıyor. Bir an önce uzaklaşsınlar diye bekliyorum; huysuzluğum ancak o zaman geçecek. Ve işte çalarak uzaklaştıklarını görüyorum. Bu iğrençliğin ortamdan uzaklaşması suratıma bir gülümseme koymama sebep oluyor. Ve işte sen! Seni görüyorum, elim ayağım dolanıyor. Nereden çıktın sen?
Bunun olacağı günü hep düşünmüştüm. Nasıl olacak diye defalarca kendi kafamda farklı senaryolar kurdum durdum. Sen ve ben. İkimiz o senaryonun başrol oyuncularıydık. Oyun hep mutlu sonla bitiyordu; benim için. Oyun hep acıyla bitiyordu; senin için. Senden intikamımı alıyordum, acı çektiriyordum. Beni başka biriyle görmenin acısını en derinden hissediyordun. Oysaki, bu sefer zamanlama yanlıştı. Bugün olmamalıydı. Ama oldu. Acilen kafamda bir B planı hazırlamalıydım.
 -Nasılsın?
 -İyiyim, seni görmeyeli uzun zaman oldu. Şimdi gördüğümde ne kadar çok özlediğimi anladım.
 -...
 -Sen özlemedin mi?
 -Seni özlemem için bana bir sebep bırakmamıştın, hatırlarsın.
İçtik, deli gibi içtik. Sarhoş olduk. Sabaha kadar dans ettik. Dudaklarım dudaklarınla yeniden buluştu. Eski zamanlarda olduğu gibi. Nasıl da özlemişsin çilek tadındaki rujumu. Öpmeye hiç doyamadın. Dudaklarından çıkamayan sözler var. Hissediyordum, bir şeyler vardı söylemek istediğin. Söyleyemiyordun. Ama ellerin, ağzın kadar kontrollü değil. Sırtımdan aşağıya kadar kaydırıyorsun ellerini. Her yerimi yokluyorlar. Buradan sonra konuşmamıza gerek yok. Gözlerimiz çoktan anlaştı. Bu gece sen benimsin, ben de seninim. Ve işte taksiye biniyoruz. Ve işte iç sesim benimle alay ediyor:
 -Nasıl bu kadar güçsüz olabiliyorsun? Sen değil miydin onu üzmek isteyen? Sen değil miydin acı çekmesini seyretmek isteyen? Şimdi onun yatağına girmeye gidiyorsun. Koş bakalım kollarına. Sende gurur yok.
Asansötde başlıyoruz sevişmeye. Sanki beş dakila sonra dünya yok olacakmış gibi. Sanki bu beş dakika her şeyin sonu olacakmış gibi. Sanki arkamızdan atlılar koşturuyormuş gibi.
Anahtarı deliğe sokamıyorsun. Her seferinde yere düşürüyorsun çünkü ellerimle her yerini uyarmaya devam ediyorum. Üçüncü denemeden sonra beni kucağına alıyorsun ve eve giriyoruz. Kendimi birden yatakta buluyorum. Çoktan soyunmuşuz ve ben senin üzerindeyim. Çılgınlar gibi sevişiyoruz. En sevdiğim pozisyon da buydu zaten; senin üzerindeyim, içimdesin ve durmadan ileri geri gidiyorum. Orgazmın doruklarındayız ikimizde. Dur, diyorsun, yavaşla. Cevap bile vermeden devam ediyorum. O kadar hızlanıyorum ki, korkmaya başlıyorsun. Ve işte iç sesim tekrar konuşmaya başlıyor, seni o yüzden duyamıyorum:
 -İşte sana B planı. Onu şimdi burada, şuracıkta öldürebilirsin. Bıçakla delip, bütün organlarını dışarı çıkartabilirsin.
Sen hala bana bağırarak durmamı söylüyorsun. Pantolonum yatağın üzerinde, yanımda. Cebindeki çakıyı alıyorum. Bağırmaya başlıyorsun:
 -Delirdin mi sen? Ne yapıyorsun? Bu da seksin bir parçasıysa hiç komik değil! Çoktan boşaldım zaten, kalk üzerimden.
 -Artık çok geç!
Evet artık her şey için çok geçti sevgilim. Oracıkta saplıyorum bıçağı kalbine. Bütün organlarını delik deşik ediyorum. Her yer kıpkırmızı oluyor. Kana bulandım. Sen de kana bulandın. İşin güzel tarafı da ne biliyor musun? Bundan zevk alıyorum. Artık paramparça bir cesetten başka bir şey değilsin. Üstünden kalkıyorum. Küvete su dolduruyorum. Salondan bir adet şampanya bulup açıyorum. Bunu kutlamam gerek ne de olsa. Keyfime diyecek yok. Şampanyam, sigaram, bir su dolusu küvet ve elimde yeni bir bıçak. Hoşçakal sevgilim, birazdan görüşürüz!

Yan dairedeki, sadece iki gündür evli çift, sabah uyanıyor. Kocası, kandına kan kokusu alıp almadığını soruyor. Kocası kadına gülerek kesinlikle regl olmadığını ve bu düşündüğün şeyin olmadığını söylüyor. Bol bol sevişebileceklerini de ekliyor. Adam da gülüyor ve sabah sekslerini yapıyorlar. Mükemmel bir pazar kahvaltısı için Cihangir'i seçerek giyiniyorlar. Sonraki durak Van Kahvaltısı. Kapıdan çıkar çıkmaz, şu kan kokusu daha da şiddetleniyor. Asansörün yanında beklerken kadın, adama dönerek:
 -Bak komşularımızın kapısı açık kalmış, söylememiz gerek. Bu arada şu lanet kan kokusunu ben de almaya başladım.
 -Gelsene buraya, koku evin içinden geliyor. Tanrım, her yer kan içinde!
 -Yatak odaasına girelim.
 -Aman Tanrım, iğrenç! Sakın buraya gelme, hemen dışarı çık ve polisi ara!
 -Neler oluyor sevgilim?
 -Adam ölmüş. Kadın da küvette ölmüş. Çabuk polisi ara ve çık şu sıçtığımın evinden!