11 Eylül 2011 Pazar

Facebook ve Twitter Tribi

     Şu sosyal medya denen tripten nefret ediyorum. Meselabu trip, facebook tribi ve twitter tribi olarak ikiye ayrılıyor. Bunları uzun uzun örneklerle açıklayacağım şimdi. 

     Tabiiki ilk olarak facebook tribinden başlayacağım. Ancak, söylemeden geçemeyeceğim; Mark Zuckerberg senin ağzına sıçayım oğlum! Ne bok vardı da şu siteyi akıl edip kurdun. Mal mısın sen? Gittin gerizekalı bir kıza aşık oldun diye bizim de hayatımızın içine sıçman mı gerekiyordu? Cidden şu dünyada en çok senden nefret ediyorum pis köpek! Gidip açılsaydın lan kıza, bizim başımızı niye yaktın? Ne oldu şimdi, baktımı kız senin yüzüne? Gerçi milyarder falan oldun ya o yüzden belki bakmıştır o pis suratına. Pardon, pis suratına değil, o milyarlarına bakmıştır. Senin yüzünden insanlardan soğudum ulan ben. Bok bok insanların yurtdışı triplerini okuyorum her gün senin yüzünden. Neymiş efendim NYC'ye gitmiş, çok güzel vakit geçirmiş, zaten bu ilk değilmiş, her yaz gidiyormuş. Bir de bunları sikindirik ingilizcesiyle yazıyor. "@NYC" diye bir tabir mi var lan ingilizcede? Hadi illaki yazacaksın bari doğru yaz. Bari in NYC falan yaz da biz senin egonla dalga geçerken ekstradan da ingilizcenle de dalga geçmeyelim. Gerçi bunu düşünecek beynin olsa oraya zaten böyle bir şey yazmazsın. 
     İkinci olarak fotoğraf "etiketleme" durumu var. Dün Taksim'e dans etmeye gittim, flaşlar gözümü sikti. Bir kere de dışarı çıktığında fotoğraf çekme ulan. Hayır ilk defa mı çıkıyorsun diye soracağım ama ilk defa da çıkmıyorsun ki dışarı. Otuz saniye de bir pat pat pat pat flaşlar patlıyor. Hemen eve gidiliyor, fotoğraflar facebook'a yükleniyor. Arkadaşlar "etiketleniyor". Fotoğraflar beğeniliyor, yorum yapılıyor: aşkıııım çok güzel çıkmışsın bebişiiim yerim seni bitaneeem. Allah belanı versin lan senin? Nasıl bir egodur bu sendeki?
     Geldik asıl en sevdiğim kısma: Yurtdışına beş günlüğüne bile gitseler, hemen yaşadığı şehir değişir. "Paris'te yaşıyor". Sonra da nedense geri döndüklerinde unutulur İstanbul diye çevirmek. Bu tribe hastayım işte. 
     Konuştuğu diller: ispanyolca, fransızca, italyanca, ingilizce, türkçe. Ulan dingil, bırak ispanyolcayı fransızcayı sen doğru düzgün türkçe konuşamıyorsun ulan. Habire ingilizce kelimeler ekleniyor cümlelerin içine. Bakın ben çok iyi ingilizce biliyorum tribi. Siktir git ne ingilizcesi? Hala at NYC yazıyorsun bir de kalkmış ingilizce biliyorum tribine giriyorsun. 
     Ya da mesela, yeni bir dil öğrenmeye başlıyor, mesela japonca. İlk dersten sonra -hatta bazen ilk derse bile gitmesine gerek yok, kursa kayıt olması yeterli- hemen o diller kısmı değişiyor. Japonca konuşabiliyormuş. Git ulan japonyaya git konuş da görelim nasıl konuşuyorsun. 
     Facebookta sürekli aktif olan insanlara gıcık oluyorum elimde değil. Çünkü facebookta durum güncellemesi yapmak demek ego tatmini yapmak demekle aynı şey bence. Bunu yapmayı bırakabildiğiniz gün siz de büyüyeceksiniz ezik çömezleri sizi.
     
     Ayrı bir dünya Twitter'a geliyorum. Twitter'ın amacı nedir? Aklındakileri yazmak, başka fikirler okumak, gündemi takip etmek vs. Sidik yarışına çevirdiniz ulan twitter'ı. En iyi kim yarışması yapılacaktır anonsu yapsalar twitter kullanıcılarının yüzde 85i katılır yemin ediyorum. "En çok benim takipçim olacak. Ben az kişiyi takip ederim ama beni çok kişi takip eder. Birine gıcık olursam da hemen takip etmeyi keserim." Hangi kafadasınız ulan siz? Dünya sizin etrafınızda dönmüyor, kimsenin sizi siklediği yok. İşte unuttuğunuz nokta bu. 
     En gıcık olduğum #ff olayı. Daha yeni öğrendim ne demek olduğunu. Adam milyon tane arka arkaya twit giriyor, hepsine de #ff koyup arkasından isim veriyor. Ne lan bu dedim ben de. Sordum birine. Meğersem follow friday demekmiş. Manası da şuymuş: Her cuma takipçi listene yeni isimler öneriyormuşsun. Banane ulan senin önerinden. Milyon tane şeyi arka arkaya yazman mi gerekiyor amına koyayım. Hiçbirini de siklemiyorum da takip etmiyorum da seni de okumuyorum lan bundan sonra. Bas unfollow* düğmesine. Siktirsin gitsin.

*takipçi listemden çıkar manasında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder