11 Eylül 2011 Pazar

Cinayet (1. Bölüm)

          Sevgilim,
     Bu yazıyı neden mi yazıyorum? Aslına bakarsan ben de bilmiyorum. Bilmeliydim halbuki. Çünkü bunu ben yazıyorum. Çoğu zaman saçmalıyorum, çoğu zaman kıskanıyorum seni, çoğu zaman öldürmek istiyorum. Ancak bu çoğu zamanların da hiçbir zaman gelmeyeceğini biliyorum. Dün gece yanımda uyurken sen mışıl mışıl, ben uyanıktım sevgilim. Mutfağa gidip bir bıçak alıp orada seni öldürmek istedim. Belki de babamın av silahını alırdım bilemiyorum. Ya da yastıkla boğardım seni ama buna cesaret edemezdim. Son bir kez gözlerini görmeye cesaret edemezdim bence. Seni işte bu kadar çok sevdiğim için öldürmek istiyorum. Saçma belki de komik geliyordur ama sana bu kadar yakınken, bir gün uzak olabileceğimizi düşünmek bütün vücudumdaki bütün hücrelerimin yok olmasına sebep oluyor. Beynimdeki mantık kapısı kapanıyor. Düşünemiyorum. Nefes alamıyorum. Bütün sistemlerim çöküyor. Sen bana ait olmalısın sevgilim, her zaman, her yerde, her koşulda, sonsuza kadar. 
     O çok sevdiğin biri vardı benden önce hani, belki günün birinde haber alırsın öldüğünü. Fakat nasıl öldüğünü hiçbir zaman anlayamayacaksın, kimse anlayamayacak. Onu ben öldürdüm. Kendi ellerimle öldürdüm. Sebebi ne mi? Çok basit... Sadece benim olabilecekken seni benden önce aldı. Aldı ve bıraktı. Oysa ilk önce benim olsaydın... Böyle mi olurdu? Sen bunu bana söyledin ben bin kere öldüm. Kalbim atmamaya başladı. Bütün fonksiyonlarımı yitirdim ben. Artık bir ölüyüm. Beynim ölü, bedenim ölü, kalbim yaralı. Benim olabilirdin. Sadece benim. Artık o olmadığına göre, öldüğüne göre sadece benimsin. Artık kimse öyle biri olduğunu bilmeyecek, unutulacak ve gidecek. Peki ben mutlu muyum? Ben hala mutlu değilim sevgilim, hala tatmin olmuş değilim. Seni öldürmem gerek ve bunu yaptıktan sonra da hiçbir pişmanlık olmayacak içimde.
     Evet, onu öldürdüm. Tuzak kurdum ve kapana kıstırdım. Küçük bir bıçağı bedenine sapladım. Önümde duruyordu, bana bakıyordu. Ağlıyordu, yalvaran gözlerle ambulansı aramamı istiyordu. Söz vermişti, hayatından çıkacaktı. Onu öldürmeden önce benim kafayı yemiş bir salak olduğumu düşündüğünü söyledi bana. Aranızdaki her şeyin bittiğini söyledi. Benim deli olduğumu, bunu ne kadar söylerse söylesin bunu anlayacak kafanın bende yerinde olmadığını defalarca söyledi, küfürler yağdırdı bana. Buradan çıktığında ona bütün yaptıklarımı ödetecekti bana. O bunları söylerken ben sadece onu izliyordum, davranışlarını gözlemliyordum. Bir taraftan da elimdeki bıçağı, onu sardığım bezle temizliyordum. Elleri kolları bağlı bir şekildeydi. Bana sürekli küfürler yağdırıyordu. En sonunda onun o cırtlak sesine daha fazla tahammül edemedim. Ağzına kocaman bir bez tıktım. Nefes almakta zorlanıyordu, acı çekiyordu. Bütün bu can çekişlerini zevkle izliyordum. Bezi tükürdüğünde, delisin sen, tedavi olmak zorundasın, diye bağırdı bana. Evet deliyim ben. Senin aşkın beni delirtti. Senin aşkın bana cinayet işletti. Sen olmasaydın belki de normal bir hayatım olacaktı benim. Bu kadar mükemmel olmak zorunda mıydın? Gözlerin bu kadar güzel bakmak zorunda mıydı? Lanet olsun sana, senden nefret ediyorum. Bunu bana yaptığın için seni de öldürmem gerek.
     En sonunda zaman gelmişti. Tanrının unuttuğu bir dağa götürdüm onu. Kimse bulamayacak onu. Kimse bilemez o dağı. Teröristler bile orada yaşamaya korkarlar. Orası benim yuvam ama. Belki de benim marsım orası. Kimse onu bulamayacak sevgilim, tıpkı seni de bulamayacakları gibi. 
     Deli sözcükleri ağzından çıkmıyordu artık. Korktuğunu hissetmiştim. Deli gibi korkuyordu. Titriyordu. Yalvaran gözleri artık başka bakıyordu; ürkek, kendinden emin olmayan ve bu acıya dayanmaktansa hemen ölmek istiyorum der gibi. Ben de bu isteğini geri çeviremezdim. Sapladım bıçağımı vücuduna. Birkaç tur döndürdüm bedeninin içinde. Ağlaması bir anda kesildi. Vücudundan fışkıran kanlar yerde çabucak toplanıp, adeta bir ağacın dallarının büyüdüğü gibi, farklı yerlere doğru ayrılıp, yamuk yumuk yerde akmaya başladılar, sanki yeni bir beden bulabilmek istermiş gibi. Ayrılan kanların da şansları yoktu, hiç olmamıştı ki. Her şeyimi elimden alan o kişinin içindeydiler. Yok olmaları gerekiyordu. Yok ettim. 
     Bıçağı tekrar sapladım. Sonra hızımı alamayarak çığlık çığlığa "geber hayvan" diye bağırarak sık aralıklarla saplamaya devam ettim. Ölmüştü. Ben hala bıçağı saplamaya devam ediyordum. Öldüğünden emin olmak istiyordum. Bütün organları dışarı çıkana kadar durmayacaktım, durmadım da. Geberdi.
     Evet! Daha mutlu olamazdım. Gebertmiştim onu. Sonsuza kadar senden ayırmıştım. Artık her şey daha netti. Sonsuza kadar mutlu olabilirdik artık sevgilim. Sadece sen ve ben olabilirdik nihayet. Onu orada bırakıp gitmek istedim. Kurtlar birazdan kokuya gelip onu orada yiyeceklerdi zaten. Aslında yenmesini de izlemek istiyordum. Bu bana daha çok zevk verecekti. Ya da yakabilirdim onu. Evet, evet. Yakabilirdim. Cebimde sigaram, içinde de çakmağım vardı. Ama nasıl yakabilirdim? Kıyafetleri üstündeydi. Kıyafetini tutuşturabilirdim. Bir anda düşündüm; evet ben deliydim! Öyle böyle değil hem de. Ama bu benim çok hoşuma gidiyordu.
     Çıkardım sigaramı. Onu yakarken bir de sigara yakacaktım. Bu zevke sigaramla eşlik edecektim. Hani asla içmemi istemediğin sigaram. Nefret ediyorsun bu illetten, illaki bırakmamı istiyordun. Bıraktığımı sanıyorsun. Bırakmadım sevgilim, asla bırakmadım. Bu sigara olmasaydı her şey çok daha zor olurdu. Ama sen bunu bilmiyorsun. Asla da bilmeyeceksin sevgilim.
     Yaktım kıyafetini. Bir de sigara yaktım üstüne. Dumanını her içime çektiğimde daha da zevkleniyordum. Söndürmemle bir tane daha yaktım. Benim gücümdü bu, sabrımdı. Üçüncü sigaradan sonra en sonunda yanmıştı. Geriye sadece külleri kalmıştı. Üstüne tükürdüm küllerinin. Sonra senin yanına gitmek için yola koyuldum. Hatırlıyor musun sevgilim, en güzel seksimiz hangi geceydi. Hani sen zevkten dört köşe olmuştun. İşte bu geceydi. Çünkü o gece ben de zevkten dört köşeydim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder