Küçüktüm.
Annem ne zaman yerleri silmeye kalksa bana "koltuğa geç
otur, yerler kuruduktan sonra kalkarsın" derdi. Oysaki, hiç de oturup
beklemek istemezdim. İçten içe kıskanırdım annemi; "o geziyor ya evin
içinde rahat rahat, ben niye gezemiyorum ya!" diye kızardım. Tabiki
korkumdan kalkamazdım yerimden, yerler kuruyana kadar beklerdim. Yerler
ıslakken evin içinde herkes otururken gezebilmenin ne demek olduğunu büyüdükten
sonra öğrendim. Ev işi yapmak demekmiş. Şimdi anlıyorum babamın neden ses
çıkarmadığını bu işe. Asıl işte şimdi "aman annem bir şey istemesin de ben
de yerimden kalkmayayım" diye gözünün içine bakıyorum annemin.
Küçüktüm.
Benim yemekten sonra sofradan mutfağa tabak, bardak vb.
eşyaları taşımama izin verilmezdi. "Sen geç otur, kırarsın şimdi bir
şeyler, küçüksün daha" derlerdi. Çok gücüme giderdi. Büyüdükten sonra
sofrayı hergün toplamak zorunda kalmanın yanında bir de bulaşık yıkamayı
öğrendiğim gün düşüncem değişti tabi. Şimdiki aklım olsa hayatta kalkmazdım,
geçer otururdum koltuğa.
Küçüktüm.
Babam beni markete göndermezdi. Hep kendi giderdi de beni
göndermezdi diye sinir olurdum. "Hemen büyüsem de markete gidebilsem"
derdim içimden. Şimdi de ya bir şey isterse marketten diye ödüm kopuyor.
İşte bu da büyümenin başka bir tarafı. Eskiden delice yapmak
istenen, içten içe büyütülen şeylerin büyüdükçe asla yapmak istenmeyen ve
istenmeyecek şeyler listesine girmesi budur işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder