Her zaman ilk cümle en zor olanıdır ama o zor ilk cümleyi
söyledikten sonra açılır insan. Kelimeler ağzından deli gibi akar gider, ne
söylediğini bilmeden. En doğru sözler de o sözlerdir aslında. Bilmeden,
düşünmeden söylersin; kalbinden geçenleri sözlerle akıtırsın. Sonuç olarak,
maalesef, hep yaralar birilerini bu sözler. Kaçınılmazdır bu son. Tıpkı bizim
sonumuz gibi.
O ilk cümleyi söylene kadar kim bilir kaç gün geçti,
saatler, günler birbirini kovaladı. En sonunda çıkıverdi saklandığı yerden. Bir
daha asla kapanmayacak bir kapı açmış oldu böylece. Bir daha asla
kapanmayacağını herkes biliyordu aslında. Bunu bilmeyen sadece bendim belki de.
Ya da reddediyordum. Sonuçta o kapı açıldı, hem de hiç beklemediğin bir
zamanda.
Belki etki altında kalındı, belki yüreğin sesi dinlendi
belki de ikisi de değil. Belki de kimse bilemeyecek. Mükemmel birini kaybetmek
ne çok zor kimse bilemez. Kaybedene kadar. Onun her zaman burada, yanında
olacağını düşünür. Düşündükçe de bir sürü hata yapar. Yanlış kararlar, yanlış
davranışlar, yanlış tanışmalar, yanlış düşünceler. Hepsi de o kapıyı açmak için
sabırsızlıkla bekler. Aslında açılmak istenen kapı da yanlıştır. Ancak, bir
kere açarsan, bir daha geri dönüş olmaz. Kapının ardındaki bir anda tarihe
karışır. Gözyaşlarınla seni geride bırakır.
Yine de kendini rahatlatmak istersin. İlk tepki en doğru
olanıdır ne de olsa. Ama kime göre? Neye göre? İşte bunun cevabını kimse
veremez. Hiç de kibar olunmadı. Karşıdaki insan kırıldı, üzüldü. Elden bir şey
gelmedi. Sadece izlendi ve ağlandı. Ne kadar zaman gerekir eskiye dönebilmek
için bilinmez. Ayrılık berbat bir şey. Üstelik birbirini seven iki kişinin
ayrılığı daha da kötü bir şey.
Bu süreçte akla kötü şeyler asla getirilmez. Hep en güzel
günler, beraber gülünen olaylar, eğlenceli dakikalar düşünülür. Kendine eziyet
edilir. Halbuki buna gerek yok. Zaten bittikten beş saniye sonra onun söylediği
sözler sana bir ömür boyunca eziyet olacaktır. Bu o kadar büyük bir mükemmellik
ki, günlerdir insanı dış dünyadan somutlar. Kafa dağıtmak için normalde son
dakika başlayacağın makaleyi bile sana iki hafta öncesinden bitirtir. İşte bu
öyle bir kafa dağıtımı. Asla boş oturmak istenmez. Elbet bir yere gidilir,
birileri çağırılır, uğraş bulunur, günde iki kitap bitirilir, dekorasyon
değişikliği düşünülür. Saçma sapan şeyler araştırılır. Tonlarca yemek yapılır,
bir sürü tatlı yenir. Asla içki içilmez çünkü bu durumlarda sarhoş olmak kadar
kötü bir zamanlama olmaz. İnsana yapmayacağı şeyi yaptırır.
Hayatında ilk defa kendini bu kadar kötü, dipte ve rezil
hisseder insan. Keşke der. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke.
Keşke. Keşke. Keşke. Sonra hemen biraz daha olsun normale dönülür ve ama olsun
denir. Ama olsun. Ama olsun. Ama olsun. Ama olsun. Ondan daha iyisi sanki yok
mudur diye düşünülür. Belki daha mutlu olacağım der içinden insan. Ama içeride
bir yerde o gerizekalı iç ses içine fısıldar: Nereden bulacaksın? Sonra hemen
mutfağa gidilir ve nutella alınıp kaşıkla yenmeye başlanır. Dolabın içi
boşaltılır ve tekrar toplanır. Televizyon hiç kapanmaz. Bulmaca çözülür. Yatma vakti
gelir. Onun aldığı kitaba sarılarak, ilk sayfasına yazdığı “seni seviyorum”
yazısı ve o anlar aklına gelir ve uyuyana kadar ağlamaya başlanır. Sabah kalktığında
da kitabın sayfaları gözyaşları yüzünden büzüşmüş olarak bulunur.
Kitap yerine koyulur. Yine bir sürü uğraş bulunur yapılacak.
Rafların tozu alınır. Onun aldığı hediyeler böylece daha da göze çarpar ve
temizliğe beş saat ara verilip tekrar ağlamaya başlanır. Kendine ettiğin
hakaretler de cabası. Ama evdeki her eşya, akıldaki her anı onu hatırlatır ve
ne kadar yapacak iş bulursan bul kaçamazsın.
Hani aylarca bile düşünsen içinden çıkamadığın durumlar olur
ya, işte bazen insanlar karar veremez bu yüzden. Sanki vereceği her karar
yanlıştır. Sanki vereceği her karar doğrudur. Bilemez. İrenç bir durum. Keşke insanlar
karar vermek zorunda kalmasa. Keşke insan zamanı dondurabilse. Kendine gelip
devam edebilse. Ama malesef mümkün değil ve karşındaki hayatı dondurduğunda
dünyanın en bencil insanı olursun. Senin için hayat donabilir ama onun için
hayat devam ediyor.
Her ne kadar güçlü gözükmeye çalışsam bile, her gün kafamı
yastığa koyduğum andan uykuya daldığım ana kadar hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Aslında
pişman değilim. Ama pişmanım. Her şey bitmesine rağmen hala kararsızım. Çoktan bitmiş
olmasına rağmen hala gözlerimle arıyorum. Bir şeyler öldü ve artık bu sondu.
Yanmasına izin verdim. Yanmama izin verdim.
Yanmasına izin verdim. Yanmama izin verdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder