7 Ocak 2012 Cumartesi

AYRILIK


Her zaman ilk cümle en zor olanıdır ama o zor ilk cümleyi söyledikten sonra açılır insan. Kelimeler ağzından deli gibi akar gider, ne söylediğini bilmeden. En doğru sözler de o sözlerdir aslında. Bilmeden, düşünmeden söylersin; kalbinden geçenleri sözlerle akıtırsın. Sonuç olarak, maalesef, hep yaralar birilerini bu sözler. Kaçınılmazdır bu son. Tıpkı bizim sonumuz gibi.
O ilk cümleyi söylene kadar kim bilir kaç gün geçti, saatler, günler birbirini kovaladı. En sonunda çıkıverdi saklandığı yerden. Bir daha asla kapanmayacak bir kapı açmış oldu böylece. Bir daha asla kapanmayacağını herkes biliyordu aslında. Bunu bilmeyen sadece bendim belki de. Ya da reddediyordum. Sonuçta o kapı açıldı, hem de hiç beklemediğin bir zamanda.
Belki etki altında kalındı, belki yüreğin sesi dinlendi belki de ikisi de değil. Belki de kimse bilemeyecek. Mükemmel birini kaybetmek ne çok zor kimse bilemez. Kaybedene kadar. Onun her zaman burada, yanında olacağını düşünür. Düşündükçe de bir sürü hata yapar. Yanlış kararlar, yanlış davranışlar, yanlış tanışmalar, yanlış düşünceler. Hepsi de o kapıyı açmak için sabırsızlıkla bekler. Aslında açılmak istenen kapı da yanlıştır. Ancak, bir kere açarsan, bir daha geri dönüş olmaz. Kapının ardındaki bir anda tarihe karışır. Gözyaşlarınla seni geride bırakır.
Yine de kendini rahatlatmak istersin. İlk tepki en doğru olanıdır ne de olsa. Ama kime göre? Neye göre? İşte bunun cevabını kimse veremez. Hiç de kibar olunmadı. Karşıdaki insan kırıldı, üzüldü. Elden bir şey gelmedi. Sadece izlendi ve ağlandı. Ne kadar zaman gerekir eskiye dönebilmek için bilinmez. Ayrılık berbat bir şey. Üstelik birbirini seven iki kişinin ayrılığı daha da kötü bir şey.
Bu süreçte akla kötü şeyler asla getirilmez. Hep en güzel günler, beraber gülünen olaylar, eğlenceli dakikalar düşünülür. Kendine eziyet edilir. Halbuki buna gerek yok. Zaten bittikten beş saniye sonra onun söylediği sözler sana bir ömür boyunca eziyet olacaktır. Bu o kadar büyük bir mükemmellik ki, günlerdir insanı dış dünyadan somutlar. Kafa dağıtmak için normalde son dakika başlayacağın makaleyi bile sana iki hafta öncesinden bitirtir. İşte bu öyle bir kafa dağıtımı. Asla boş oturmak istenmez. Elbet bir yere gidilir, birileri çağırılır, uğraş bulunur, günde iki kitap bitirilir, dekorasyon değişikliği düşünülür. Saçma sapan şeyler araştırılır. Tonlarca yemek yapılır, bir sürü tatlı yenir. Asla içki içilmez çünkü bu durumlarda sarhoş olmak kadar kötü bir zamanlama olmaz. İnsana yapmayacağı şeyi yaptırır.
Hayatında ilk defa kendini bu kadar kötü, dipte ve rezil hisseder insan. Keşke der. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Keşke. Sonra hemen biraz daha olsun normale dönülür ve ama olsun denir. Ama olsun. Ama olsun. Ama olsun. Ama olsun. Ondan daha iyisi sanki yok mudur diye düşünülür. Belki daha mutlu olacağım der içinden insan. Ama içeride bir yerde o gerizekalı iç ses içine fısıldar: Nereden bulacaksın? Sonra hemen mutfağa gidilir ve nutella alınıp kaşıkla yenmeye başlanır. Dolabın içi boşaltılır ve tekrar toplanır. Televizyon hiç kapanmaz. Bulmaca çözülür. Yatma vakti gelir. Onun aldığı kitaba sarılarak, ilk sayfasına yazdığı “seni seviyorum” yazısı ve o anlar aklına gelir ve uyuyana kadar ağlamaya başlanır. Sabah kalktığında da kitabın sayfaları gözyaşları yüzünden büzüşmüş olarak bulunur.
Kitap yerine koyulur. Yine bir sürü uğraş bulunur yapılacak. Rafların tozu alınır. Onun aldığı hediyeler böylece daha da göze çarpar ve temizliğe beş saat ara verilip tekrar ağlamaya başlanır. Kendine ettiğin hakaretler de cabası. Ama evdeki her eşya, akıldaki her anı onu hatırlatır ve ne kadar yapacak iş bulursan bul kaçamazsın.  
Hani aylarca bile düşünsen içinden çıkamadığın durumlar olur ya, işte bazen insanlar karar veremez bu yüzden. Sanki vereceği her karar yanlıştır. Sanki vereceği her karar doğrudur. Bilemez. İrenç bir durum. Keşke insanlar karar vermek zorunda kalmasa. Keşke insan zamanı dondurabilse. Kendine gelip devam edebilse. Ama malesef mümkün değil ve karşındaki hayatı dondurduğunda dünyanın en bencil insanı olursun. Senin için hayat donabilir ama onun için hayat devam ediyor.
Her ne kadar güçlü gözükmeye çalışsam bile, her gün kafamı yastığa koyduğum andan uykuya daldığım ana kadar hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Aslında pişman değilim. Ama pişmanım. Her şey bitmesine rağmen hala kararsızım. Çoktan bitmiş olmasına rağmen hala gözlerimle arıyorum. Bir şeyler öldü ve artık bu sondu.
Yanmasına izin verdim. Yanmama izin verdim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder