18 Kasım 2012 Pazar

KAMUSAL ALAN: ALTERNATİF TARİHLER, YARIŞAN ANLAYIŞLAR

Habermas'a göre kamusal alan fikri, kamusal ilgi konusu olan ya da ortak yarar'a dair meseleleri tartışmak üzere toplanmış bir özel kişiler gövdesine dayanır. Bu fikrin güç ve gerçeklik kazanması, "burjuva kamusal alanlarının" mutlaki devletlere bir karşı-ağırlık olarak kurulduğu erken modern Avrupa'da gerçekleşti. Bu kamular, devleti topluma karşı sorumlu tutarak toplumla devlet arasında aracı olmayı amaçladılar.

Kamusal alan fikri, bir düzeyde, devletleri bir kesim yurttaşa karşı sorumlu kılarak, politik hakimiyeti rasyonelleştirmenin kurumsal mekanizmasına işaret ediyordu. Başka bir düzeyde ise özgül bir söylemsel etkileşim türüne: yani kamusal alanın kamusal meseleler üzerinde kısıtlanmamış rasyonel bir idealinin olduğu bir düzeye. Tartışma herkese açık ve herkesçe erişilebilir olacaktı; yalnızca özel çıkarlar tartışma konusu olarak kabul edilmeyecek, statü eşitsizlikleri paranteze alınacak ve tartışmacılar birbirinin dengi olarak müzakere edeceklerdi. Böyle bir tartışmanın sonucu ise, ortak iyi üzerinde güçlü bir konsensus anlamına gelen kamuoyu olacaktı.

Habermas'a göre, burjuva kamusal alan anlayışının ütopik potansiyeli pratikte hiçbir zaman bütünüyle gerçekleşmedi. Özellikle bilgi ve tartışmanın herkese açık ve serbestçe erişilebilir olması talebi gerçekleştirilemedi. Dahası, bu burjuva anlayışla yeni yeni özelleşen pazar ekonomisi kesin olarak ayrıştırılamadı. Böylece toplumla devletin apaçık ayrımı görülemedi. Ve burjuva dışı kesimler kamusal alana ulaşım kazandıkça, bu koşullar giderek erimeye başladı. Toplumsal sorun öne çıktı; toplum; sınıf mücadelesiyle kutuplaştı ve kamu; birbiriyle çatışan çıkar gruplarına dönüştü. Refah devleti kitle demokrasisinin ortaya çıkmasıyla da toplum ve devlet karşılıklı olarak iç içe geçtiler. Devletin eleştirsel sorgulanması anlamındaki kamusallık da ortadan kalktı. Yerine kitle iletişim araçları aracılığıyla sahnelenen gösteriler, kamuoyunun imali ve manipülasyonu halini aldı.

Bazı araştırmacılar Habermas'ın yorumunun liberal kamusal alanı idealize ettiğini ileri sürüyorlar. Bu kamusal alanın bir dizi önemli dışlamaya dayandığını, hatta önemle bu dışlamalar aracılığıyla oluşturulduğunu iddia ediyorlar. Mesela Joan Landes:

Landes için dışlamanın kilit ekseni toplumsal cinsiyet. Fransa'da cumhuriyetçi kamusal alan anlayışı, "sahte", "efemine" ve "aristokratik" diye damgaladıkları salon kültürüne karşı daha "rasyonel", "erdemli" ve "erkekçe" sayılan bir üslupla desteklendi. Böylece erkek yanlısı toplumsal cinsiyet kurguları, kadınların politik hayattan dışlanmasını gerektirecek bir mantık halinde, cumhuriyetçi kamusal alan anlayışının içine inşa edilmiş oldu. Sonuç olarak Cumhuriyetçi kamusal alan bir dışlanmanın sonucunda oluşmuş oldu.

Landes'in argümanını Geoff Eley geliştirdi. Liberal kamusal alandaki dışlayıcı işlemlerin sadece Fransa'da değil aynı zamanda İngiltere ve Almanya'da da geçerli olduğunu ve tüm bu ülkelerdeki cinsiyetçi dışlamaların, aslında sınıf oluşum süreçlerinde temellenen diğer dışlamalarla bağlantılı olduğunu öne sürdü. Ona göre tüm bu ülkelerde liberal kamusal alanı besleyenler "sivil toplum"du. Bu hayırsever, kentli, profesyonel ve kültürel dernekler şebekesi, herkesçe erişilebilir olmaktan çok uzaktı. Tam da tersine, buraları, kendilerini evrensel bir sınıf olarak görmeye başlayan ve yönetmek için uygunluklarını beyan etmeye hazırlanan bir burjuva erkekler tabakasıydı. Bu yeni kamusal alanın ethosu, Bourdieu'nün dediği anlamda "ayrıcalık" işaretleriydi ve yeni ortaya çıkmakta olan seçkinleri, yerine geçmeye niyetli oldukları daha eski soylu seçkinlerden ve yönetmeyi arzuladıkları plep tabakalardan ayrı yere koyan tanımlama tarzlarıydı. Aynı zamanda bu süreç cinsiyetçiliğin şiddetlenmesini açıklıyordu; kadınsı evcimenlik ile kamusal ve özel alanlar arasında kesin ve net bir ayrım da yaptı ve bu toplumsal cinsiyet normları, burjuvanın daha yüksek ve alçak tabakalardan farkının ana gösterenleri olarak işlev gördü. Sonradan bu normlar, toplumun geniş kesimlerine yayılmıştır.

Serbestçe erişebilirlik, rasyonalite ve statü hiyerarşilerinin askıya alınması özellikleriyle görücüye çıkan kamusallık söyleminin kendisi, bir ayrıcalaştırma stratejisi olarak yerleşiyor. Problem yalnızca Habermas'ın liberal kamusal alanı idealize etmesi değil, aynı zamanda öteki, liberal ya da burjuva olmayan alanları incelemeyi ihmal etmesidir.

Mary Ryan araştırması: Seçkin burjuva kadınlar örneğindeki gibi yalnızca kadınların katıldığı alternatif gönüllü birliklerin oluşturduğu bir karşıt-sivil toplumun inşası. Kadınlar bazı yönlerden, babalarının veya dedelerinin kurmuş oldukları dernekleri taklit ediyordu. Başka bir yönüyle de kadınlar, o zamana dek evcimenliğe ve anneliğe ilişkin mahrem sayılan tabirleri tam da kamusal etkinlik için sıçrama tahtası olarak yaratıcı bir biçimde kullandıkları için buluşçu davranmışlardı. Aynı zamanda öteki kadınlar, kamusal çıkışlarını sokak protestolarında, yürüyüşlerde, işçi sınıfı protesto etkinliklerine destek vererek bulmuşlardı. Nihayet kadın hakları, kadınların resmi kamusal alanlardan dışlanmalarına ve toplumsal cinsiyet politikalarının özelleştirilmesine kamusal bir biçimde karşı çıkmışlardı.

Ryan'ın çalışması, seçme hakkı aracılığıyla formel politik içerilmenin olmadığı bir durumda bile, kamusal yaşama katılmanın çeşitli yollarının olduğunu ve kamusal alanların çokluğunu gösteriyor. Böylece kadınların kamusal alandan dışlandığına ilişkin bir görüşün ideolojik olduğu ortaya çıkar: Bu görüş, sınıf ve toplumsal cinsiyet önyargıları taşıyan ve burjuva kamusunun genel kamunun bütünü olduğunu kabul eden bir anlayışa dayanıyor. Tam tersine birbirleriyle çatışan bir karşıt-kamular çokluğu, burjuva kamusuyla aynı zamanda ortaya çıkmıştır. Birbirine rakip kamular, Habermas'ın ima ettiği gibi sadece 19. yy sonunda ve 20. yy'da değil, başından beri vardı. Dahası bu kamular başlangıçtan itibaren burjuva kamusunun dışlayıcı normlarına karşı mücadeledeydiler.

Sonuç olarak Habermas'ın perspektifi içinde rastlantısal süsler olarak görülen dışlamalar ve çatışmalar, revizyonistlerin bakışında oluşturucu nitelikleriyle yer alıyor. Burjuva kamusal anlayışını gerçekleşmemiş bir ütopik ideal olarak göremeyiz çünkü bu anlayış aynı zamanda yeni ortaya çıkan bir sınıf egemenliği biçimini meşrulaştırma yönünde işlev gören erkek yanlısı bir ideolojik kavramdır. Eley: "Resmi burjuva kamusal alanı, bir tarihsel dönüşümü gerçekleştirmek için kullanılan araçtır. Bu dönüşüm, bastırıcı bir hakimiyet tarzından hegemonyacı bir hakimiyet tarzına; esas olarak bir güce itaat etmeye dayanan bir egemenlik tarzından bir ölçüde baskıyla desteklense de esas olarak rızaya dayanan bir egemenlik tarzına geçişi içerir."

NANCY FRAZER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder