Ben böyleyim. Hızlıyım, aceleciyim, telaşlıyım, kafama eseni o
anda yaparım. İstemediğim bir şeyi istemediğim bir zaman kimse bana zorla
yaptıramaz. Beni değiştirmeye çalışma. Ben hep buydum ve sen beni hiç tanımamış
gibi konuşuyorsun. Ben buyum. Kimseden saklamadım, kimseye yalan söylemedim.
İnsanların zorunluluğu olmamasından yanayım. Kimse kimseye hesap vermek zorunda
değil. Tek bir doğru mu vardır? Yoksa milyarlarca, trilyonlarca mı? Mesela
insan sayısı kadar mı doğru vardır? Evet, insan sayısı kadardır doğrular. Kimse
kimseye kendi doğrusunu diretemez. Kimse kimsenin düşüncesini reddedemez. Saygı
duymak zorundasın. Herkese, diğerlerine, bana, bütün düşüncelere, bütün
tercihlere saygı duymak zorundasın. Kimse seni "bu düşünceyi
benimseyeceksin" diye zorlamamalı.
İnsanlara -yeni tanıştığım insanlara, biraz tanıdığım insanlara,
arkadaşlarıma, dostlarıma, aileme, anneme, babama, herkese- kendimi anlatmaktan
vazgeçtim. Yoruldum çünkü. Kimse kimseyi anlayamaz çünkü. Belirli bir ruh
durumuna geldiğin zaman içindeki fırtınayı, içindeki kaygıları sen istediğin
kadar anlat birine... Anlatabilir misin? Anlatırsın da... Anlaşılamazsın. Aynı
paralel evrende, aynı durumda, bütün şartların eşit olduğu zamanlarda, aynı
şeyi yaşayan iki kişi bile birbirini anlayamazken sen nasıl anlayacaksın
başkasını, başkasının ne yaşadığını? İşte bundandır susmam, sessiz kalmam.
Çünkü ne kadar anlatırsan anlat karşındakinin anlayacağı kadarsın. Çünkü ne
kadar anlatırsan anlat duyacağın tek bir şey var: Takma kafana, üzülmemeye çalış.
Bu yoruma ağzımın söylediği yorum "haklısın ama işte..." beynimin
söylediği yorum "siktir git beni anlayamazsın asla".
Yalnızız hepimiz. Sürekli yanımızda olan arkadaşlarımız, bir
şeyler hatta birçok şeyler paylaştığımız o çok sevdiğimiz dostlarımız, hatta
ailemiz; annemiz, babamız bile yanımızda değil. Bir kere oturup düşünün annem
beni ne kadar tanıyor diye. Babam benimle ilgili ne biliyor diye. Arkadaşlarım
gerçekten yaşadığım, hissettiğim hayatı anlayabiliyorlar mı diye. Kimse kimseyi
anlayamaz. Kimse kimseyi net olarak asla tanıyamaz, tanıyamayacak. Hepimiz
yalnız öleceğiz. Mezar taşınız o çok sevdiğiniz dostlarınız tarafından seçilmiş
gösterişli bir taş olsa bile, cenazenizde milyonlarca insan olsa da, sizi seven
-kimse kimseyi sevemez egoları yüzünden aslında, o yüzden değer verdiği
diyelim- insanlar kendilerini döve döve ağlasa da içinizde kopan fırtınaları
kimse bilemez.
Kimseye güvenmemeniz gerektiğini öğrenin artık. Ben konuşmaktan
vazgeçtim. Artık iyi bir dinleyiciyim. Bana herhangi bir konu hakkında ne
düşündüğümü sormayın çünkü baktığım açıyla senin baktığın açı asla aynı
olmayacak. Şu hayatta güvenmeniz gereken tek kişi kendiniz. İnsanların size
söyledikleri şeylerin yüzde doksanı yalan, abartma, uydurma, başkasının
hayatından alıntı. Çok konuşan insana güvenmeyin. İnsan konuştukça saçmalar
çünkü. Her konuda bir fikri olan insan hiç mi görmediniz? Gördünüz tabiki de.
Eminim bu tip insanlara "kolpalıyor" dediniz. Bir sürü arkadaşı olan
insanlar peki? Ne kadar da sahte. Herkesle arkadaş olma çabası içinde, kendini
kanıtlama çabası içinde, egolarından bir türlü kurtulamıyor. Çünkü o iyi olmasa
da iyi olduğunu kanıtlamak zorunda hissediyor kendini. Ne kadar acınası durum.
İnsanlara olmadığın biri gibi davranıp, kendini ona inandırıp, diğerlerine de o
sahte benliğini kanıtlamaya çalışıyorsun. Çok yorucu olmuyor mu? Bu kadar sahte
olmak hiç mi zor olmuyor? Söylediğin yalanları, abarttığın olayları zamanı
gelince unutmuyor musun? Sıçıp batırdığın, rezil olduğun hiç olmuyor mu? Çok mu
mutlusun gerçekten? Hayatın hep istediğin gibi mi gidiyor? Düşmanın yok mu hiç?
Hiç aşık da mı olmadın? Gece olunca, yatağa yattığında hiç mi kendi haline
üzülmüyorsun? Bu kadar mı yüzsüzsün? Bunları bir düşünün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder